Ankara'nın küçük, güzel ilçesi Beypazarı denilince akla iki şey gelir. Biri taş ve ahşabı bir araya getirerek inşa edilmiş, cumbalı veguşganalı (çatı katı), Arnavut kaldırımlı sokaklarda inci tanesi gibi dizilmiş evleri, diğeri ise şişesinin üzerindeki etikette bu özel evlerin resminin bulunduğu sodası. Aslında halk arasında her ne kadar soda olarak adlandırıyor olsak da, Beypazarı'nın özel içeceğinin adı doğal mineralli sudur. Soda ise minerallerin sonradan eklendiği yapay bir içecektir. Beypazarı Karakoca Doğal Mineralli Su İşletmesi de Ankara'nın bu şirin ilçesi ile markalaşan suyu en doğal şeklinde, madenden çıktığı hali ile, el değmeden, cam şişeler ile 1957'den bu yana bize ulaştıran özel bir işletme. Gaziantepli Hacı Cemil Ercan tarafından 1957'de kurulmuş. Bugün saatte 300 bin şişe üretim kapasitesi olan, en son teknoloji ile donatılmış, 17 ülkeye ihracat yapan bir büyüklüğe kavuşmuş.Tesislerde tüketicinin talepleri ve de insan vücudunun ihtiyacı olan ve uzmanlar tarafından günde 2 şişe tüketilmesi önerilen maden suyu tüketimini yaygınlaştırmak için meyve aromaları ile ürün çeşitliliğine de gidilmiş. Böyle bir gelişime imza atan isim Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Ercan ve ekibi, yaptıkları ile bir taraftan Beypazarı ekonomisine büyük değer katmakta diğer taraftan da insan sağlığına. Ürünü dört bir tarafa satıyor ama satarken hem ismi hem etiketi ile Beypazarı'nı da tanıtıyor. Ürün doğallığı ile insan sağlığını koruyor. Cam şişe kullanarak maden suyunun doğallığını ve de doğayı koruyor. Sonuç itibari ile Beypazarı, Karakoca'nın yaptığı özü sosyal sorumluluk olan bir üretim. Geçenlerde bir toplantı için Ankara'ya gidiyoruz. Mesut Çakmak, Mustafa Özmermer ve Yalçın Fıstık ile beraberiz. Önceden planlandığı gibi öğle yemeğinde sevgili Niyazi Ercan'a misafir olduk. Büyük bir keyifle Beypazarı'nı ve bir girişimcinin yaratıcılığına hayran olarak Beypazarı Madensuyu Tesislerini gezdik. Ve akabinde de her zaman olduğu gibi soluğu yörenin en ünlü mekanı olan İnözü Vadisi'ndeki Cevizlibağ konaklama tesislerinde aldık. Elbette ki yöresel yemekleri tercih edeceğiz ama Ankara'ya yakın olup da sevgili abim Yavuz Donat'ın önerilerini almadan tercih yapmak olmazdı. Sevgili Donat'ın da teyidiyle tarhana çorbası, yaprak sarma ve uruş kapamanın üzerine un, şeker ve tereyağından yapılan nefis hoşmerim tatlısı ile yemeği fazlaca tamamlayarak herkesin elinde birer litrelik cam şişede Beypazarı madensuyu ile Ankara'ya yola koyulduk.
Bütün tabiat, içinde derin bir ahengin gizlendiği bir melodidir. Johann Wolfgang von Goethe